SANDRA PASENSYA


"Ben kimim?"... Bu soru başkası tarafından her sorulduğunda, kendi kendime tebessüm ediyorum. Çocukların seans sırasında "Sen bize bunu soruyorsun da, kendine sordun mu?" diyen anlamlı bakışları kaplıyor zihnimi. İçimden "Tabii ki sordum. Üniversitede, yüksek lisansta, sonrasında... " desem de, gerçekte seans bitiminde o kapıdan bambaşka bir "ben" olarak çıkacağımı o kadar iyi biliyorum ki... Bilginin "bilmek" olmadığını, ruhu anlamak için diplomaların yetersiz kalacağını, her yeni keşfin yepyeni bir kapı açtığını ve o kapılardan içeri girebilirsen iç farkındalıkla çocuklara ışık tutabileceğini... Ben kimim öyleyse? "Öğrenen bir öğretmen" veya "öğreten bir öğrenen"... Sanırım benim yolum her türlü "psikolojik eğitim"den geçiyor.

Psikoeğitim de böyle doğdu. "Keşif" kelimesi hep çok gizemli gelmiştir bana. Olmayanı var etmek gibi... Halbuki, dünyada her şey "var", bizim farkındalığımız arttıkça parçalar daha görünür geliyor gözümüze. Görebildiğimiz zaman ise var etmiş oluyoruz bilinmeyeni. Psikoloji alanı da böyle. Birçok kavramsal kelime, yıllar öncesinden gelen veya zamanla kaybolmuş teoriler... Psikoeğitimin hayatıma girişi de kaybolmuşun keşfine çıktığımda oldu. Tabii bundan önce neler yaptığımı anlatmalıyım.

Küçüklüğümden beri belirsizlikten hoşlanmayan, sınırlarımı bilmek isteyen ama bunun yanında da düzensizliğin içindeki düzeni savunan, sorgulayan, her keşifte heyecandan yerinde duramayan meraklı biri oldum. Bu düalite içinde denge bulmaya çalışan halimin dışında, öğrencilik yaşamımda öğretmenlerin gözdesiydim. Hem sakin sessiz, hem çalışkan. Liseyi dereceyle bitiren sorunsuz öğrenci profili. Fransa'ya gidene kadar... Hayatımda Fransa öncesi ve sonrası diye iki dönem var.

Sorbonne Üniversitesi'ne başladığımda 18 yaşındaydım. Dünyanın en iyi psikoloji enstitülerinden birinde okuyacak olmanın heyecanı ile "yalnız" yaşamanın nasıl bir şey olabileceğini hiç sorgulamamıştım. Hayattaki en büyük korkumun "yalnızlık" olmasını da... Üniversite çok zordu. Sabahlara kadar çalışılan derslerin sonucunda, sınavda resim altındaki detay bilgilere dair sorulan sorular, fransızcadaki dilbilgisi hatalarımdan puanlarımı kırmalar, bütün dönem tek bir sınav üzerinden yapılan değerlendirmeler ve daha birçoğu... Tüm bunların yanı sıra, evde bekleyen bulaşıklar, çamaşırlar, ütüler... Hepsi bir yana, en zoru hastalandığımda, duygusal olarak kendime yetemediğimde, birine sarılamadığımda hissettiğim yalnızlıktı. Bugün baktığım noktadan, tüm yaşadıklarıma kocaman bir teşekkür borçluyum. Paris, benim için kabuğumdan çıkışımın ilk adımı oldu. Sonrası, Liverpool Üniversitesi'nde Klinik Psikoloji Yüksek Lisansı ile devam etti. Paris'te farklılaşan gelişim ve davranış bozuklukları ile başladığım yolculuğa İngiltere'deki tezimle devam ettim. "Duyusal Süreçlerin Davranış Problemlerine Etkisi" başlıklı tezim uluslararası alanda birincilik ile ödüllendirildi. Haberi aldığımda, otizmli çocuklarla çalışıyordum, o an hem ödülü birlikte kutladık, hem de yeni fikirler canlanmaya başladı zihnimde. Özel eğitimde kullanılan davranışsal yöntemler, psikolojinin duygusal ve bilişsel dünyası ile buluşabilir miydi?

Zihnimde açılan bu yeni pencere ile birlikte California Üniversitesi - UCLA'de "Uygulamalı Davranış Analizi - ABA" okumaya karar verdim. Programı tamamladığımda, bu bölümün bana ne kattığından çok ne katmadığını biliyordum. Davranış, duygunun önüne geçemezdi. "İlişki" olmadan, davranışsal yöntemler eksik kalacaktı. Bu vizyonla, 1910'ların Fransa'sına geri dönerek "psikoeğitim"in çıkışını inceledim. Şuanki kullanımda varolan "danışanın semptomatik bilgilendirilmesi" rolünün çok ötesindeydi. Tek eksik, klinik ortamdaki uygulamaydı. Böylece, 2015 yılında RENKLER PSİKOEĞİTİM'i kurdum. RENKLER, normal gelişen ve farklılaşan çocuklarda "bireysel farkındalık" çalışmalarını devam ettiren "klinik psikoeğitim" uygulaması oldu. Böylece, özel eğitimde kullanılan "bireyselleştirilmiş program" kavramı, psikolojinin klinik yapısı ile birleşerek normal gelişim gösteren çocuklara ışık tuttuğu gibi; psikolojinin duygusal düzenlemesi de özel eğitimin içine entegre edilerek farklılaşan çocukların hayatlarında yeni kapılar açtı. Bu süreçte beni en çok mutlu eden şey ise RENKLER'in bu düzeni içerisinde normal gelişimdeki çocukların farklılıkları tanımaya olan merakının artmasıyla birlikte, farklılaşan çocukların akranlarını gözlemleyerek kendilerine bir denge merkezi bulmaya çalışmaları oldu.

Tüm bunlar olurken ise, benim aklım yine uzaklardaydı... Daha kaç çocuk ve aile vardı acaba bu kocaman aileye katılacak... "Kırsaldaki aileler ne yapıyor? Kısıtlı imkan ve yaşam koşulunda büyüyen çocuklar davranışlarını nasıl dönüştürüyor?" diye merak etmeden duramadım. Aklımda hayalimden de büyük bir proje, Önemsiyoruz Derneği'nin kapısını "Sosyal sorulumluluk oyunu fikrim var. Adı İsim Şehir Çocuk" diye çaldım. Sıcacık bir hoşgeldin ile girdiğim kapının ardında, psikoloji ve eğitim alanındaki onlarca gönüllü uzman ile kısıtlı imkanda bireysel danışmanlık alamayan ailelere, çocuklarının gelişimine dair içerikler üretiyor, sorularını yanıtlıyoruz. Türkiye'nin birbirinden farklı şehirlerine ulaşan oyunumuz, her gün bir başka çocuğa dokununca bizler de daha çok gülümsüyor, yepyeni çalışmalarda buluyoruz kendimizi. Merakla, özenle ve keyifle...

Böyle bir yolculuk benimkisi: Çocuklarla büyüdüğüm, büyürken çocuklaştığım...


Sevgiyle,

SANDRA


RENKLER PSİKOEĞİTİM

info@renklerpsikoegitim.com

+90 (212) 281 80 00